Kıdem Tazminatı Fonu Gönüllülük Esasına Dayalı Olsa Dahi Kurulmalıdır
Bundan yaklaşık 4 sene önce kıdem tazminatı fonunun kurulmasının önemi, bunun kamu mali yönetimine ve hazine borçlanmasına etkisi hakkında bir yazı kaleme almıştık. Söz konusu yazımızda asgari ücretten dahi hesaplansa söz konusu fonda birikecek olan para miktarının nema hariç nominal tutarının yaklaşık 16 yıldır yürürlükte olan ve onca devlet desteğine ve zorunlu katılım uygulamalarına rağmen, Bireysel emeklilik sisteminde mevcut birikmiş tutarı çok daha kısa sürede yakalayacağını hesaplamıştık. Bazı kısımları tekrar olma pahasına olsa konunun önemi nedeniyle bir kez daha değinmekte yarar gördük.
2003 yılı sonu itibari ile başlayan, onca teşvik ve otomatik zorunlu katılım olmasına karşılık bireysel emeklilikte katılımcı sayısı 16 yılda ancak 7 milyona ulaşırken, fonda biriken para miktarı nemaları dâhil ancak 111,2 milyar TL olması öngörülmektedir.
Ocak 2019 rakamlarına göre 4857 sayılı iş kanununa diğer bir deyişle SGK’nın 4/a’sına göre çalışan toplam işçi sayısı ise 13.411.983 kişidir. Kıdem tazminatı bir işçinin bir yıllık çalışması karşılığında her yıl için brüt ücretinin bir aylık tutarı üzerinden ödenmektedir. Dolayısıyla bir asgari ücretlinin brüt maaşının 2019 yılı için 2.558,4 TL olduğu göz önüne alındığında işveren tarafından yıl sonunda bu tutar kadar bir karşılık ayrılması gerekmektedir. Bunun da işverene maliyeti oransal olarak bakıldığında aylık %8,33’e tekabül etmektedir. Buna göre bugün itibari ile çalışan herkesin asgari ücretten bile olsa kıdem tazminatı fonda biriktirilebilseydi yıllık toplanacak olan para miktarı (neması hariç sadece ana para olarak) yaklaşık 34,3 milyar TL olacaktır.
Asgari Ücret Miktarı Brüt (A) |
Toplam İşçi Sayısı (B) |
Yıllık Birikecek Fon Miktarı (A*B) |
2.558,40 TL |
13.411.983 |
34.313.217,31 TL |
Türkiye’de asgari ücretle çalışan sayısının yaklaşık olarak 5,5 milyon kişi olduğu, geri kalan yaklaşık 8 milyon kişinin asgari ücretten daha yüksek gelir elde ettiği, kıdem tazminatı tavanının 6.017,60 TL olduğu düşünüldüğünde fonda birikecek olan paranın çok daha yüksek olacağı kesindir. Biz mütevazı bir hesaplama ile ülke ücret ortalamasının asgari ücretin % 20 fazlası olduğu kabul etsek dahi (neması hariç olmak üzere) fonda birikecek para miktarı yıllık 41,17 milyar TL’ye ulaşmaktadır.
Ortalama İşçi Ücreti (A) |
Toplam İşçi Sayısı (B) |
Birikecek Fon Miktarı |
2.558,40*1,20 = 3.070,08 TL |
13.411.983 |
41.175.860.768,60 TL |
Yukarıda belirtilen rakamlarda dikkat edilmesi gereken en önemli nokta bu paranın sadece anapara olduğudur. Bu paranın hazine borçlanmasında veya diğer yatırım enstrümanlarında kullanılması durumunda bir yılın sonunda birikecek olan fon miktarı bizim hesapladığımız tutarın kat ve kat fazlası olacağı aşikardır.
Bu düzenleme eğer ki 4-5 yıl önce çıkarılabilseydi şuan için fonda 200 milyar TL’yi aşkın bir fon birikebilecekti. Bu tutar ülkemizin sermaye açığının kapatılması yanında hazinenin borçlanma ihtiyacını azaltarak faizlerin aşağıya çekilmesine ve ülkemizin ekonomisine çok büyük katkı sağlayacaktı. Ayrıca hukuki ihtilafların bir çoğu tazminatsız bir şekilde işten çıkarmalar nedeniyle yaşandığından mahkemelerin iş yükü de hatırı sayılır ölçüde azalacaktı. Ancak 2012 MİT krizi ile başlayan, Gezi ve 17-25 Aralık operasyonları ile iyice tırmanan ve 15 Temmuz darbe girişimi ile zirveye çıkan olağanüstü olaylar ve peş peşe yapılan seçimler nedeniyle maalesef şuana kadar ülkemiz için çok önemli olan bu düzenleme çıkarılamamıştır.
Bugün geldiğimiz noktada ise dünyada ve ülkemizde çok ciddi bir ekonomik kriz yaşanmakta olduğundan kıdem tazminatı fonunun işverenlere teşvik verilmeden çıkarılması ekonomimizin daha da daralmasına yol açabilir. Teşvik dahi verilse mevcut ekonomik şartlar altında birçok işveren tarafından bu paranın ödenmesinde zorluk yaşanacağı kesindir. Bu nedenle ülkemiz için çok elzem olan bu düzenlemenin mutlaka çıkarılması ancak belli bir süreliğine aynı bireysel emeklilikte olduğu gibi isteğe bağlı yani gönüllülük esasına tabi olması gerektiğine inanmaktayız. Bunun yanında sisteme girişi teşvik etmek için işsizlik fonu ve bireysel emeklilikte olduğu gibi ilk yıllarda teşvik verilmesi gerekmektedir. Bu sayede hem gönüllü girişler teşvik edilebilir hem de sistemin daha kısa sürede oturması sağlanabilir.
Aşağıda yer alan tabloda gönüllülük esasına göre kıdem tazminatının kurulması, kıdem tazminatının hiçbir teşvik verilmemesi veya % 8,33 olan toplam maliyetin % 2,33’lük kısmının devlet tarafından karşılanması (diğer bir ifade ile toplam maliyetin % 28’nin devlet tarafında karşılanması) durumunda toplam çalışan sayısının % 10’unun sisteme katılması halinde asgari ücret ve asgari ücretin % 20 fazlası olarak kabul ettiğimiz ortalama ücret üzerinden fonda birikecek olan para miktarı verilmiştir.
Ücret Miktarı |
Çalışan Sayısının % 10’u |
Birikecek Fon Miktarı Yıllık |
|
Asgari ücret kadar |
2.558,40 |
1.341.198 |
3.431.321.730,72 |
Asgari Ücretin % 20 fazlası |
3.070,08 |
1.341.198 |
4.117.585.155,84 |
Asgari Ücret Üzerinden %2,33’ü devlet katkısı olması durumunda |
1.842.05 |
1.341.198 |
2.470.553.775,90 |
Asgari Ücretin % 20 fazlası üzerinden % 2,33’ü devlet katkısı olması durumunda |
2.210,44 |
1.341.198 |
2.964.637.707,12 |
Yukarıdaki tablodan da görüleceği üzere bugünki asgari ücret üzerinden bile hesaplansa toplam çalışan sayısının % 10’unun sisteme gönüllü olarak katılması durumunda fonda birikecek olan ana para miktarı yıllık 3,4 milyar TL, asgari ücretin ortalama % 20 fazlası baz alınırsa yıllık 4,12 milyar TL, söz konusu tutarın % 2,33’lük kısmının devlet tarafından karşılanması durumunda ise 2,96 milyar TL’ye ulaşmaktadır. Söz konusu tutar sadece anapara olup geçmişe yönelik herhangi bir birikmiş kıdem tazminatı tutarını da içermemektedir. Bu fonun hazine borçlanmasında, altın veya döviz gibi yatırım araçlarında değerlendirilmesi durumunda birikecek olan para miktarı çok daha yüksek olacaktır. Ayrıca geçmişe yönelik hakların da fon tarafından ödenmesi için işverenlere teşvik verilmesi ve ödeme kolaylık sağlanması durumunda toplanacak para tutarı ile gönüllü katılım miktarı çok daha da artacaktır.
Söz konusu sermaye birikiminin aynen işsizlik fonunda olduğu gibi gerek hazine borçlanma faizlerini gerekse de piyasa faizlerini düşürücü etkisi olacağı kesindir. Söz konusu durum sermaye açığı bulunan ve bu nedenle cari açık veren ülkemizin dış ticaret dengesine de olumlu katkı yapacak ve uzun vadeli yatırımlar için gerekli finansmanın yurt içinden teminini sağlayacaktır. Gerek hazinenin borçlanma ihtiyacını düşürmesi ve dışlama etkisini azaltması, gerekse de ülkemizin sermaye birikimi açığını kapatması nedeniyle bu kıdem tazminatı fonu ülke kalkınmasında özel sektörün de önünü açacaktır. Ancak istenilen faydanın sağlanabilmesi için kıdem tazminatı fonu kurulurken bazı hususlara da dikkat edilmesi gerekmektedir.
Kıdem Tazminatı Fonu Kurulurken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Yukarıda da belirtildiği üzere kıdem tazminatı fonu kurulurken dikkat edilmesi gereken hususlar bulunmaktadır. Bu hususları şu şekilde sıralayabiliriz;
1. Öncelikle mevcut işçilerin kıdem tazminatı haklarının korunması gerekmektedir. Bunun için mevcut işçilerin kıdem tazminatının ya kendilerine ödenmesi veya belirli bir takvim dâhilinde kıdem tazminatı fonuna ödenmesi sağlanmalıdır. Aksi takdirde özellikle kamuda çalışan işçiler arasında rahatsızlık oluşturacaktır. Kanaatimizce burada işverenlere geçmişe yönelik olarak seçim hakkı sağlanmalı ya belirli bir tarihe kadar işçiye veya teşvik verilerek söz konusu paranın fona ödenmesi için yasal düzenleme yapılmalıdır.
2. Söz konusu fonda birikecek olan paranın nasıl değerlendirileceği hususu çok önemlidir. Yani bu para işçinin son aldığı ücret olarak belirlenerek ödenmesi söz konusu olursa sistemin istismar edileme olasılığı çok yüksektir. Çünkü mevcut mevzuata göre çıkarılması durumunda yıllardır asgari ücret üzerinden fon toplanırken kıdem tazminatının ödeneceği yıl yüksek prim yatırarak bireylerin fondan daha yüksek miktarda para almaları sağlanabilir. Bu nedenle burada biriken paranın son alınan maaş yerine enflasyon, devlet iç borçlanma senetleri veya mevduat gibi değişik yatırım araçlarında değerlendirilmesi ve buna uygun olarak ödeme yapılması daha uygun gözükmektedir. Bu durum mevcut düzenlemedeki işçilerin alabilecekleri maksimum tutar olduğundan işçiler açısından da herhangi bir hak kaybına neden olmayacaktır.
3. Fonda biriken paranın nasıl ve ne zaman ödeneceğinin mevzuatta boşluk bırakmayacak ve taraflar arasında hak kaybına neden olmayacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Mevcut düzenlemede işten çıkarıldığı veya emekli olduğu zaman hemen verilmesi gereken kıdem tazminatının fon tarafından nasıl ödeneceği ayrı bir önem taşımaktadır. İşten çıkarılmayıp kendi ayrılan personele bu tazminat ödenecek midir veya tazminatı alma hakkı olduğu diğer durumlarda ne zaman ödenmesi gerektiği hususları işçi sendikalarının itirazlarının başında gelmektedir.
Hukuki ihtilafların bitirilmesi açısından gerek işten çıkarılan ve gerekse de kendi isteği ile ayrılan işçilere bu tazminat ödenmelidir. Ancak, işsizlik fonunda olduğu gibi belli bir süre için prim yatırılmış olması zorunluluğu getirilerek düzenleme işsizlik fonuna yakınlaştırılabilir. Ayrıca, işten çıkarılan veya ayrılan kişinin tekrar işe başlama ihtimali olduğundan ve 10 ay süreyle işsizlik fonundan maaş alması nedeniyle kıdem tazminatı fonunun en erken 10 ay sonra ödenmesi fonun sağlıklı işlemesi açısından daha doğru olduğu kanaatindeyiz. Bu şekilde işsiz kalan işçiye işsizlik fonunun ödemesi sonuna kadar (10 ay) iş bulamaması durumunda, kendisini bir süre daha idame ettirecek bir gelir elde etmesi sağlanacaktır. Böylelikle kıdem tazminatı fonundan yararlanmak için kendisini işten çıkarılmış gibi gösterilmesinin ve sistemin suiistimal edilmesinin de önüne geçilebilecektir. Emekliliği hak edenlere ise emeklilik dilekçelerini verdikleri tarihi izleyen ilk ay başında bu tutar ödenmelidir.
4. Kıdem tazminatı fonunun oranı ne olacaktır ve bunun ne kadarını işveren ne kadarını işçinin ödeyeceğinin de açıkça belirlenmesi gerekir. Kanaatimizce bu hususta orta yol kıdem tazminatı fonunun tavan tutarı da dikkate alınmak kaydıyla oranın % 6 olarak belirlenmesi, bunun % 1’inin işçi, % 5’nin ise işveren tarafından ödenmesi, fonun kurulduğu tarihten itibaren ilk 3 yıl için de % 2,33 devlet katkısı sağlanması orta yol olarak belirlenebilir. Devlet için belirlediğimiz bu oran devletimizin bireysel emeklilik için verdiği teşvik oranına (%25) yakın bir teşviktir ve aynı teşviğin kıdem tazminatına da verilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. İşçilerden kesinti yapılmasına ise artık her koşulda kıdem tazminatı fonu alma hakkına kavuşmaları nedeniyle herhangi bir itiraz gelmeyeceğini düşünmekteyiz. Çünkü daha önce işten kendi isteğiyle ayrılan personel bu haktan mahrum kalmakta iken ve işyerinin iflası gibi durumlarda hiç alamazken artık her halükarda bu tazminatı alabilecektir.
5. Kıdem tazminatı mevcut ekonomik koşullar göz önüne alındığında isteğe bağlı olmalıdır. Ancak bu isteğe bağlı olma durumu belli bir süreliğine olmalı (örneğin 2 sene) ondan sonra tüm çalışanların katılması zorunlu hale getirilmelidir. Bunun yanında belli sektörler için isteğe bağlı olma kuralı uygulanmayabilir. Örneğin bankacılık sektörü, kamu işçileri (hastanede çalışanlar hariç olmak üzere, çünkü hastanelerin mali durumları göz önüne alındığında şimdilik buralarda çalışanlar için şimdilik zorunlu kılınmaması daha uygundur) ve mevcut ekonomik koşullardan daha az etkilendiği düşünülen iş kollarında çalışan işçiler için kıdem tazminatı fonuna katılım ilk andan itibaren zorunlu yapılabilir.
6. Son olarak, işverenin fona bu ödemeyi yapmaması durumunda bu tazminatın ödenip ödenmeyeceği açıkça düzenlenmelidir. Hukuk devletinde kanunları uygulamak devletin asli görevi olduğundan bu primlerin yatıp yatmadığını takip etmek de devletin görevidir. Bu nedenle aynı sigorta primlerinde olduğu gibi bildirgeyi vermesi durumunda fonun bu parayı yatıp yatmadığına bakmaksızın işçilere ödemesi gerektiği kanaatindeyiz. Primlerini düzenli yatırmayan işverenlerin sıkı bir şekilde takip edilmesi de devletin temel görevidir.
Sonuç:
Sonuç olarak kıdem tazminatı meselesi mevcut haliyle devam ettirilemez. Çünkü özel sektörde çalışan birçok işçi söz konusu hakkını alamamaktadır. İşveren dürüst olsa bile iflas gibi olağanüstü durumlarda istese de bu tazminatı ödeyememektedir. Bu nedenle hem işçinin hakkının garanti altına alınması hem de işverenimizi gerek yurtiçi gerekse de yurtdışı piyasalarda rekabet açısından zora sokmayacak şekilde kıdem tazminatı fonunun kurulması bugün için bir gereklilik değil zorunluluktur.
Türkiye’de sendikalaşma oranı yaklaşık % 13 olup bunun büyük bir kısmı da kamu işçilerinden oluşmaktadır. Özellikle kadrolu işçilerin bu haklarını almalarında herhangi bir sıkıntı olmadığından esasen sendikalar tarafında sahiplenmesi gereken bu hususa; maalesef sendikaların genellikle kamuda örgütlenmesi ve işçilerin en büyük probleminin çözülmesi sonrasında sendikalara ihtiyaç kalmayacağı düşüncesiyle yine sendikalar tarafından karşı çıkılmaktadır. Bu bakış açısının değiştirilmesi ve ülke menfaatleri göz önüne alınarak düzenlemenin yapılması zorunludur.
Mevcut düzenlemeler altında iş mahkemelerinde görülen davaların kahir ekseriyatının sebebinin kıdem tazminatı olduğu göz önüne alındığında, fonun kurulmasının adalet mekanizmasının daha hızlı işlemesine ve buralarda istihdam edilen hakim ve savcıların diğer alanlara kaydırılarak tasarruf edilmesine katkıda bulunacağı da açıktır.
Öte yandan kamu maliyesi ve hazine borçlanmasına katkısı yukarıda yaptığımız hesaplamalar altında bireysel emeklilik sisteminden daha fazladır. Ülkemizde sermaye birikimi oluşması ve tasarrufların geliştirilmesi için bireysel emekliliğe yapılan % 25 devlet katkısı belirli bir süreliğine kıdem tazminatı fonuna yapıldığı takdirde ülkemizin sermaye açığının kapanmasına büyük katkıda bulunulacaktır. Yapmış olduğumuz hesaplamalarda en düşük değeri bile alsak herkesin katılması durumunda yıllık en az 34 milyar TL’lik sermaye birikimi sağlanabilecektir. Bu durum devletin düşük faizle borçlanmasına, piyasalarda dışlama etkisinin azalıp hatta sıfırlanmasına katkı sağlayacağından, kamu ve özel sektör yatırımlarının önü açılacak ve ülke kalkınmasını hızlandıracaktır.
Son olarak ülkemiz ve dünya çok zor bir dönemden geçmektedir. 2018 Ağustosunda olduğu ülkemiz ekonomik saldırı altındadır ve bugünlerde bunun etkisini iyiden iyiye hissediyoruz. Bu nedenle ülkemizin bu saldırılara karşı koyma gücünün artması için; sermaye birikiminin sağlanması, hazinenin borçlanma ihtiyacının azaltılması ve dünya daralsa bile ülkemiz için elzem olan ve katma değeri yüksek olan alanlarda yatırımların durdurulmadan arttırılması gerekmektedir.
Kıdem tazminatında birikecek olan fon eğer ki etkin ve verimli kullanılabilirse ülkemizin ihtiyaç duyduğu sermaye birikimini sağlamasının yanında, dışa olan bağımlılığını da azaltmasına katkı sağlayacaktır. Bu kapsamda kıdem tazminatından birikecek olan paralar özellikle enerji, silah, sağlık ve ilaç sektörü başta olmak üzere ülkemiz için stratejik olup ülkemizin dışa bağımlılığının yüksek olduğu alanlarda yapılacak olan yatırımlarda kullanılmalı ve ülkemizin dış müdahalelere karşı direnci arttırılmalıdır.
Saygılarımla…
Ömer DEMİRDAŞ
omerdgu@gmail.com
**Bu yazı 23.03.2019 tarihinde www.fikiranaliz.com sitesinde yayınlanmış olup, söz konusu sitenin yer sağlayıcısında yaşanan sorunlar nedeniyle kapanması üzerine yeniden bu sitede yayınlanmıştır.
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...