Celladına Aşık Olmak 2: Ödeme Sistemleri ile Düşmanını Beslemek

Bir önceki yazımızda Müslümanlar olarak en fazla sıkıntı ve zulüm gören millet olmamıza rağmen maalesef kendi düşmanını kendi eliyle besleyen en büyük millet olduğumuzu belirtmiştik. Bugün ki yazımızda ise kendimize sıkılan kurşunun, kendimize yapılan zulmün nasıl bizler tarafından finanse edildiğini ve ödeme sisteminin yerlileştirilmesinin İslam dünyası için önemini anlatmaya çalışacağız.
Dünyada ödeme sistemi genel olarak doların rezerv para olması nedeniyle dolar üzerinden yapılmakta ve bugün yaptığımız her türlü ithalat ve ihracat eğer ki milli para birimleri ile değilse ABD üzerinden onay alarak gerçekleşmektedir. Bu durum ABD dolarının tüm dünyada rezerv para olarak kabul edilmesi ve başta İslam dünyası olmak üzere, hemen hemen tüm milletlerin bunu veri olarak kabul etmesi nedeniyle oluşmaktadır. ABD ekonomisinin dünyanın en büyük ekonomi olması, özellikle II.Dünya savaşının ardından kurulan sistemin ABD dolarına bağlı olması, başta silah, petrol ve ilaç olmak üzere devletlerin kalkınmak ve kendilerini savunmak için gerekli olan unsurları Dolar ile alıp satması nedeniyle dolar, ABD ekonomisinin reel büyüklüğünün çok ötesinde dünyada basılı olarak dolaşmaktadır. Böylelikle ABD hangi devletin ne kadar silah aldığını, ne kadar ilaç tükettiğini, ne kadar enerji bağımlılığı olduğunu rahatlıkla görebilmektedir. Bunların dışındaki ithalat ve ihracat işlemleri ile de ülkelerin neye ne kadar ihtiyaç duyduğunu, tüketim kalıplarını ve ekonomik olarak bağımlılık ve zayıf yanlarını kaydedebilmektedir.
Yukarıda ifade ettiğimiz bu durum her ülkenin bir big brother (yani büyük abi) tarafından gözetlendiği anlamına gelmektedir. Böylelikle neredeyse tüm ülkeler bir tek ülkeye bağımlı hale gelmektedir. ABD son dönemde sıkça rastladığımız gibi istediği zaman cezalandırmak istediği ülkeye karşı ödeme sistemini kapatarak yaptırım uygulamaktadır. Ayrıca neye ihtiyaç duyduğunu ve ülkenin zayıf yanlarını bildiği için de ülkeyi karıştırmak için ihtiyaç duyulan ürünleri manipüle ederek toplumsal olayları çıkarabilmektedir. Bugün Venezüella’da yaşanan olaylar bunun en güzel örneğidir. Düşünün ki bir ülke dünyanın en büyük petrol rezervine sahip olacak, ama bunu kendi para birimi ile satamayacak, bunun da ötesinde ödeme sistemi kilitlenecek ve daha önceki satışlardan elde edilen gelirlerine de el konularak cezalandırılacak. Bununla yetinmeyip ülke de seçilmiş başkan olmasına rağmen, sokakta kendisini devlet başkanı ilan eden kişiyi, resmen atanmış valisi gibi resmi muhatabı olarak görerek o ülkeyi kaos ve krizlerin içine sokacak. Bunun akılla ve mantıkla izah edilebilir bir yönü bulunmamaktadır.
Yukarıda ifade ettiğimiz duruma benzer bir durum Türkiye için de kısmi olarak denenmiş ve denenmeye de devam edilmektedir. Esasen 2013 Aralık ayında gerçekleştirilen FETÖ’cü yargı darbesi ile başlayan, 15 Temmuz 2016 tarihinde ayyuka çıkan ve 2018 Ağustos ayında bir papazı gerekçe göstererek alenen yapılan ekonomik saldırılar Türkiye ekonomisini oldukça sarsmıştır. Ancak Allah’a çok şükür ki bu sarsma yıkıma dönüşememiş ve ülke ekonomisi her ne kadar sıkıntıya girse de yine ayakta kalmayı başarmıştır. Bugün için verdiğimiz mücadele esasen bir ekonomik savaşın mücadelesidir.
Bu nedenle Türkiye yerli ve milli paralarla ticaret yapmanın önemini anlayarak istenilen ölçüde olmasa da yapabildiği ölçüde ticaretini yerli paralarla yapmaya başlamıştır. Bunun yanında diğer bir ödeme sistemi olan kartlı ödeme sisteminde de VİSA ve Mastercard yerine yerli ve milli kartlı ödeme sistemi olan TROY’u çıkararak ABD menşeli bu ödeme sistemine olan bağımlılığını azaltma çalışmasına başlamıştır. Ancak ne yazık ki ülkemizde oluşan toplumsal kutuplaşma ve sürekli seçim atmosferi gerek bizim için gerekse İslam Âlemi başta olmak üzere dünya milletleri için çok önemli olan bu ödeme sistemlerinin yerlileşmesinin istenilen boyutta gelişmesini engellemiştir.
Ödeme sisteminin ABD’ye bağlı olmasının ABD’ye enflasyona sebep olmaksızın istediği ölçüde para basma imkanı vermesi, kendi para birimi üzerinden borçlanabilme, ve maliyeti 0,25 cent olan 100 dolarlık bir banknot ile dünya milletlerinin emeğini sömürme imkanı vermesi gibi birçok menfaati bulunmaktadır. ABD için saydığımız bu menfaatler kolaylıkla anlaşılacağı üzere diğer milletlerin aleyhine olan bir durumdur. Bugün 22 Trilyon doları aşan borcu ile ABD dünya üzerindeki en borçlu ülkedir. Bu kadar borcu olan bir devletin normal şartlar altında krize girmesi, ekonomik buhran yaşaması ve ekonomik büyüklüğünün çok üzerindeki para arzı ile de hiper-enflasyon yaşaması gerekirken, maalesef bizlerin kolaycılığa sapmamız ve bu haksız duruma itiraz etmememiz nedeniyle kriz bir yana tüm dünya milletlerini sömürmeye devam etmektedir.
Esasen devlet bazında bakıldığında bu sistem ABD olarak gözükse de herkes bilmektedir ki bu sistem Yahudiler tarafında kurulmuştur. Yahudi bu sistemi sadece ABD’de değil kendi ayak oyunları ile ortaya çıkardığı rakip devletlerde de alternatif olarak kurmakta, böylelikle milletleri iyi polis kötü polis kıskacına alarak sömürmeye devam etmektedir. Bugün dünyanın en zenginlerinden olan ve yine Yahudi finansörlerin desteği ile başta ABD olmak üzere dünyada enerji piyasası ve finans dünyasını kontrol eden Rockefeller ünlü bir demecinde “Para basma yetkisi ben de olduktan sonra iktidarın kimde olduğu önemli değil” demiştir. Neden bunu dediğini anlamak çok basit değil mi? Ülke ekonomileri para ile yönetiliyor, paraya hâkim olan, üretim araçlarına ve dolayısıyla ekonomiye hâkim oluyor. Böylelikle ekonomiyi manipüle ederek istediği kişileri iktidar edip istediğini iktidardan indirebiliyor.
Söz konusu bu durum ABD özelinde Yahudi hâkimiyetini pekiştirirken aynı zamanda ABD dolarının rezerv para olması, petrol başta olmak üzere enerji, ilaç ve silah satımında zorunlu, diğer ithalat ve ihracat işlemlerin de ise de facto olarak kullandıkları bir ödeme aracı olması nedeniyle yine tüm ülkelerde Yahudi’nin ve onun güdümündeki batı dünyasının hâkimiyetini de artırmıştır. Fiili paranın yanında kartlı ve elektronik ödeme sistemlerinde de yine Mastercard ve Visa Card başta olmak üzere ABD menşeli ödeme sistemlerinin kullanılmaya başlanması başta Müslümanlar olmak üzere dünya milletlerinin ABD-Yahudi güdümlü sermayelerin güdümü altına girmesine katkıda bulunmaktadır. Bugün sadece Türkiye’nin Visa ve Mastercard ödeme sistemine ödemiş olduğu yıllık komisyon tutarı yıllık 130 milyon dolardır. 2 milyarlık İslam âlemini birlikte düşündüğümüzde sadece Müslümanların bu iki ABD-Yahudi menşeli firmaya ödedikleri komisyon tutarı yıllık 1 milyar doların üzerindedir. Bu firmalar tüm Müslümanları nerede kalmış, nereye ne kadar para yardımında bulunmuş, ne kadar harcamış ve ne almış gibi birçok mahrem bilgisini hiç para harcamadan, üstüne para alarak izlerken, aynı zamanda faaliyette bulundukları ülkelerde beş kuruş dahi vergi vermemektedirler. Örneğin Türkiye’de sadece kurumlar vergisi olarak bu firmaların yıllık 26 milyon dolar yani yaklaşık 150 milyon TL (eski para ile 150 Trilyon TL) vergi vermesi gerekirken bunu vermedikleri gibi tüm bilgilerle birlikte katma değeri de yurt dışına götürmektedirler. Bu yalnız Türkiye’de değil tüm İslam ülkelerinde ve gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda maalesef bu şekilde. Yukarıda da belirttiğimiz üzere dünyada en fazla zulüm gören ve kendisine sıkılan kurşunu, kendisine yapılan zulmü kendisi ödeyen başka bir topluluk yoktur.
Bu nedenle sürekli diyorum ki Türkiye’nin ödeme sistemi TROY sadece ticari olarak değil, aynı zamanda siyasi ve ekonomik olarak da hem Türkiye için hem de İslam Âlemi için stratejik önemdedir. 2016 yılında faaliyete başlayan Türkiye’nin ödeme sistemi maalesef istenilen seviyede gelişme gösterememiştir. Devlet bankaları dahi olaya sadece ticari olarak bakmakta işin ekonomik bağımsızlık ve siyasi bağımsızlık boyutunu maalesef ihmal etmektedir. Devlet idaresinde bulunanlar ise maalesef konuya gereken önemi vermemektedir. Oysaki Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN yerli ve milli paralarla ticaretin önemini defalarca vurgulamıştır. Ancak atanan bürokratların birçoğunun liyakatsiz olması, ülke menfaatinden ziyade kendi kariyerini düşünmesi, olayın önemini kavrayamamış olması gibi nedenlerle Türkiye’deki yaklaşık 210 milyon kart içinde TROY’un payı sadece 7,5 milyon karttır. Yani % 3 civarında. Oysaki sadece Ziraat Bankasının 20 milyon kartı bulunmakta ve emeklilerin birçoğu bu bankadan maaşlarını almaktadır. Sadece kamu bankaları tam destek çıksa TROY’un payı birkaç yıl içinde % 50’leri aşması işten bile değildir. Ancak maalesef Türkiye’de de konuya duyarlılık çok alt düzeydedir ve vatandaşların birçoğu TROY’dan haberleri bile yoktur.
Türkiye için bu şekilde olan manzara maalesef İslam âlemi için çok daha vahimdir. Oysa İslam âlemi birlikte hareket etse, her ülke kendi TROY’unu çıkarsa, (yani kendi ödeme sistemini çıkarsa) ve ikili anlaşmalarla bu kartların tüm İslam ülkelerinde geçerli olması sağlansa, dünyada ABD hegemonyası ve Yahudi sömürüsü oldukça büyük zarar görecek ve kurmuş oldukları sömürü sistemi birkaç yıl içinde ya çökecek veya yeni sisteme uyum sağlamak için büyük tavizler vermek zorunda kalacaklardır. Bunun için yapılması gereken tek şey İslam İşbirliği Teşkilatı altında yeni bir kartlı ödeme sistemi kurmak ve bunu tüm üye ülkelerde yaygınlaştırmak. Türkiye ve Malezya’nın bu konuda bilgi birikimi olduğundan İslam ülkelerine önderlik edebilirler ve gerekli alt yapının kurulmasında İslam ülkelerine yarımcı olabilirler. Hatta bunu yapmak bu iki ülke için bir görev ve zorunluluktur.
Bu şekilde Müslümanlar başka bir ülkeyi ziyaret ettiklerinde kredi kartı veya bankamatik kartlarını kullandıklarında kendi paraları üzerinde borçlanacaklar ve kendi para birimleri ile ödeme yapma imkânına kavuşacaklardır. Mevcut sistemde bir Müslüman Türkiye’den Endonezya’ya gitse ve Visa veya Mastercard veya UnionPay gibi Yahudi güdümündeki bir kartı kullansalar bu para öncelikle Endonezya rupisi üzerinden işlem görmekte, daha sonra bu değer ABD dolarına çevrilmekte ve en son olarak da ABD dolar kurunun değeri üzerinde TL olarak ödenmektedir. Bu durumunda kartlı alışveriş yapan bir kimse öncelikle yaptığı alışverişin Endonezya rupisinden dolara çevrilirken bir komisyon ödemekte, daha sonra dolardan TL’ye geçerken ayrıca bir komisyon ödemektedir. Kısaca özetlemek gerekirse söz konusu aldığı mal veya hizmeti olması gerekenden daha pahalıya almakta, aradaki komisyonları ise banka ve ödeme sistemi sahibi ABD-Yahudi menşeli firmalara ödemektedir.
Müslüman akıllı olur. Kendisine zulüm edeni beslemez. Bugün Doğu Türkistan’da, Filistin’de, Suriye’de, Yemen’de, Libya’da, Myanmar’da ve diğer birçok Müslüman coğrafyasında Müslümanlar kan ağlıyorken, sadece oturup dua etmek ve Allah’ım onları bu zulümden kurtar demek Müslümanları sorumluluktan kurtarmaya yetmez. Düşmanınızın silahı ile silahlanmamız, Hayber’in fethinde olduğu gibi Yahudilerin ekonomik kaynaklarını kurutarak onların zulümlerine bir son vermemiz gerekmektedir.
Biz TROY’un yaygınlaşmasında ferdi olarak çalıştığımızda birçok kişi bize faizi ve bankacılık destekliyorsun diye eleştiri getirdi. Hayır! Biz faizi desteklemiyoruz. Tam tersine faiz alan Allah’a ve Resulüne savaş ilan etmiştir ve şeytan çarpmış gibi kalkacaklardır. Ancak ben mevcut durumda Türkiye’de faizi birden kaldırmak mümkün olmadığından ehveni şer olarak TROY’un yaygınlaşmasını, öncelikle Yahudi’nin gücünün kırılmasını sonrada bu sistemin tamamen faizsiz bir sistem üzerine kurulmasını savunuyor ve istiyorum. Bu nedenle diyorum ki faizsiz ekonomi için gerekli alt yapı kuruluncaya kadar ehveni şer olan sistemi kullanmamız gerekmektedir. daha sonra da elbirliği ile faizsiz bir ekonominin temellerini atmamız ve sistemi ona göre dizayn etmemiz gerekmektedir.
Bu konuda İslam ülkeleri ve Türkiye’nin yapması gerekenleri sıralayacak olursak;
- Öncelikle her ülke kendi merkez bankası bünyesinde tüm bankalarının yerli ve milli ödeme sistemine haiz banka kartı ile kredi kartını çıkarması sağlanmalı ve bankalara bu kartların kullanılması zorunlu hale getirilmelidir.
- Daha sonra İslam işbirliği teşkilatı altında bulunan tüm devletlerin çıkarmış oldukları bu kartların üye ülkelerde geçmesi sağlanmalı ve bu sayede en az 54 ülkede kredi kartının uluslararası geçerliliği sağlanmalıdır.
- İslam ülkelerinin dışında da bu kartların geçerli olabilmesi için üye ülkeler hep birlikte hareket etmeli ve her ülke ile birebir anlaşmalar yapılması sağlanarak bu kartların gayrimüslim ülkelerde de geçmesi sağlanmalıdır.
- İslam ülkelerinde faaliyet gösteren Visa, Mastercard ve UnionPay gibi uluslararası geçerliliği bulunan kartların faaliyette bulundukları ülkelerde vergiden muaf olması mütekabiliyet ilkesine bağlı olmalıdır. Bunun kabul edilmemesi durumunda bu firmaların ya faaliyetleri durdurulmalı veya bankalardan bu firmaların işlemleri için ayrıca vergi alınmalıdır.
- Söz konusu ödeme sisteminin orta ve uzun vadedeki hedefi faizsiz bir sistem üzerine kurulmasının temin edilmesi olmalıdır. Bu konuda İslam ülkeleri hep birlikte hareket ederek bankacılık sistemini ya rehabilite etmeli veya alternatif ödeme ve borç verme sistemi geliştirilmelidir.
Söz konusu bu durum yapılamayacak işler değil. Yeter ki birlikte hareket edelim, yeter ki niyetimizi düzelterek çalışmaya başlayalım. Yahudi’nin veya batının gücünden korkmayalım. İllaki birinden korkacaksak bu Allah (c.c.) olsun. Aksi takdirde celladımıza aşık olmuş gibi İslam coğrafyası yanmaya devam edecek, yapılan zulümlerin parası da bizlere ödettirilecektir.
Selam ve dua ile…
Emrullah ÜNAL
Adnan
Allah razı olsun. Çok faydalı bir yazı. .
FİKİR ANALİZİ
Cümlemizden razı olsun teşekkür ederiz duyarlılığınız için
Müntaz Bilgin
ALLAH ebediyyen razı olsun. Çok çok çok güzel bir yazı. Böyle güzel ve aydınlatıcı yazıların yazılması lazım. .
FİKİR ANALİZİ
Allah razı olsun, teşekkür ederiz