Deprem Yaralarının Sarılması İçin Kaynak Önerileri-4
Geçen yazılarımızda depremin yaralarının sarılabilmesi için vatandaşımıza en az külfet getirecek şekilde kaynak önerilerimize başlamış, ilk 3 yazımızdaki önerilerimizin dikkate alınması durumunda en az 350 Milyar TL’lik bir kaynak oluşturulabileceğini hesaplamıştık (bakınız https://www.fikiranalizi.com/deprem-yaralarinin-sarilmasi-icin-kaynak-onerileri-1 ve https://www.fikiranalizi.com/deprem-yaralarinin-sarilmasi-icin-kaynak-onerileri-2 ve https://www.fikiranalizi.com/deprem-yaralarinin-sarilmasi-icin-kaynak-onerileri-3). Yaptığımız 350 milyar TL’lik projeksiyon oldukça temkinli bir rakam olup, olumlu senaryoda bu rakam çok rahat bir şekilde 500 milyar TL’nin üzerine çıkabilecektir. Ancak depremin muhtemel maliyeti en az 100 milyar dolar (2 trilyon TL) olduğundan, vatandaşlarımıza en az külfet getirenden başlamak üzere kaynak bulmaya ilişkin yazılarımıza devam ediyoruz. Bu yazımızda daha çok alternatif borçlanma yöntemleri ve fon oluşumu üzerinde duracağız.
1. Deprem Konutlarının Yapımında Katılım Bankalarından Borçlanma
1980’li yıllarda 8. Cumhurbaşkanımız rahmetli Turgut ÖZAL ile Türkiye gündemine giren ve aradan geçen yaklaşık 40 yıl içinde artık hemen herkes tarafından varlığı ve gerekliliği kabul edilen katılım bankaları, ülke ekonomisine çok büyük katkılarda bulunmaktadır. Katılım bankaları kuruldukları tarihten itibaren körfez sermayesi başta olmak üzere, doğrudan yabancı sermayenin ülkemize çekilmesinde ve faizsiz finans sistemi ile faizden kaçınan ve bu nedenle paralarını yastık altında tutan milyonlarca kişinin bu birikimlerinin ekonomiye kazandırılmasında büyük rol oynamıştır. Mevcut bankacılık sistemine alternatif bir finansman modelinin ekonomimize entegre olmasıyla; sermaye piyasamızın derinliğinin artmış, sermaye piyasasında rekabet yükselmiş, bu sayede dolaylı da olsa faizlerin düşmesine ve ekonomimizin gelişmesine de katkıda bulunmuştur.
Ülkemizde 2023 Şubat ayı itibariyle katılım bankalarının aktif büyüklüğü 1,2 trilyon TL’nin üzerine, bankacılık sektörü içindeki payı da %8,6’ya çıkmıştır. Toplamış olduğu fonların yaklaşık %90’nı kredi/finansman olarak kullandıran katılım bankaları son yıllarda hazinenin açmış olduğu Sukuk ihalelerine de katılarak devlet borçlanmasında kaynak çeşitliliği sağlamıştır. Ancak içinde bulunduğumuz bu dönemde devletimizin katılım bankalarından borçlanma imkânlarını daha da artırması hem borçlanma havuzunun büyümesi nedeniyle faizlerin düşmesine hem de deprem yaralarının daha kısa sürede sarılmasına katkı sağlayacaktır.
Peki doğrudan borç para veremeyen faizsiz finans kurumlarından nasıl borçlanırsa devlet deprem yaralarının sarılmasına katkıda bulunabilir? Bugün için bankacılık sistemine en yakın sistem olması ve diğer usullere göre göre daha kolay uygulanabilirliği nedeniyle murahaba sistemi katılım bankaları tarafından en fazla kullanılan finansman usulüdür. Çağdaş murabaha denilen bu sistemde üç taraf yer almaktadır: Aslî alıcı/müşteri, satıcı ve katılım bankası. Bu taraflar arasında murabaha işlemi gerçekleştiğinde meydana gelen akdî ilişki şöyledir:
1. Katılım Bankasının malı, müşterisinin talebi üzerine satıcıdan satın alması. (Burada katılım bankası malı alan / alıcı, tedarikçi ise satıcıdır)
2. Katılım Bankasının satın almış olduğu malı, müşterisine satması. (Burada katılım bankası satıcı, müşteri ise alıcı konumundadır)
Murabaha işleminin uygun olması için taraflar arasında gerçekleşen akdî ilişkide olması gerekenler şunlardır:
1. Katılım bankasının müşteri ile satıcı arasında herhangi bir akit yapılmadan önce, malın maliki olması gerekir.
2. Katılım bankasının mülkü olan mal tüketilmeden önce Katılım bankası tarafından müşteriye satılmalıdır.
Şimdi bu temel bilgilerden sonra deprem finansmanında katılım bankalarından nasıl istifade edilebileceğine bir bakalım. Depremde yıkılan veya ağır hasarlı olması nedeniyle yıkılacak olan yaklaşık 1 milyon konutun yeniden yapılması gerekmektedir. İşte tam burada devletimiz katılım bankalarından istifade edebilecektir. Açılacak olan borçlanma ihalelerine katılım bankalarının da teklif verebilmesi için iyi bir planlama ile deprem bölgesinde kullanılacak olan toplam demir, çimento, hazır beton vb inşaat malzemelerinin miktarı hesaplanacaktır. İsteklilere bu malzemeleri satın alarak murabaha sistemi ile hazineye satma imkânı getirilecek ve böylece katılım bankaları sisteme girebilecektir.
Özellikle kaba inşaat alanında kullanılacak olan hazır beton, demir ve çimentoda bu sistem çok rahatlıkla kullanılabilir. Katılım bankaları hazır beton, demir-çelik ve çimento fabrikalarından doğrudan gerekli olan hazır betonu, demiri ve çimentoyu kendi yapacakları anlaşma ile satın alarak belli bir kar marjı ile devlete satabilir. Devlet özellikle kaba inşaat işinde firmalardan sadece işçilik satın alarak daha ucuza binaların kabasını çok kısa süre içinde tamamlayabilir.
Esasen sadece kaba inşaatta değil, iyi bir planlama ile yapılacak olan binaların hemen her alanında işçilik hariç tüm malzemeler katılım bankalarının finansman modeli ile satın alınarak yapılabilir. Bu sayede devlet sadece işçilik maliyeti ile binaları tamamlayarak hak sahiplerine evlerini daha kısa sürede teslim edebilir.
Ancak kısa vadede İslami esaslara uygun olacak şekilde bu planlamayı yapabilecek nitelikli personelin olmaması, inşaat malzemelerinin tamamının bu finansman modeli ile yapılmasına mani olabilir. Bu nedenle en azından kaba inşaatta kullanılacak olan hazır beton, demir ve çimento miktarı TOKİ tarafından hesaplanarak bu kadar bir tutar için katılım bankaları sisteme dâhil edilebilir.
Bu sistemin devreye alınması, inşaatların daha kısa sürede ve daha ucuza mal edilmesine katkı sağlayacağı gibi, faizlerin düşmesine de katkı sağlayacağı için hazinenin elini rahatlatacaktır. Devletin deprem öncesi 2023 bütçesinde faiz için ayırdığı kaynak miktarı yaklaşık 600 milyar TL’dir. Katılım bankalarının sisteme entegre edilmesi sonucunda ise devlet 1 trilyon TL’ye yakın bir sistemden daha borçlanma imkanı elde edecektir. Bu durum faizlerde 1 puanlık bile bir azalışa sebep olsa devletin faiz giderlerinin yaklaşık 6 Milyar TL azalmasını sağlayacaktır. Bu miktar yaklaşık 6.000 konutun ek bir kaynak gerekmeden yapılmasına yetecek bir kaynaktır. Bu model sürekli olarak geliştirilerek devletin yatırım harcamalarında kullanılırsa devletimiz daha az maliyetle daha kısa sürede daha fazla yatırımı gerçekleştirme imkânına kavuşacaktır. (katılım bankalarından borçlanma ile ilgili detaylı bilgi için bu sitede yayınlanan “Hazine Borçlanmasında Yeni Arayışlar: Katılım Bankalarından Borçlanma” başlıklı yazıyı okuyabilirsiniz)
2. Kamu Niteliğindeki Meslek Kuruluşlarına Tahsis Edilen Gelirlerin Devlet Tarafından Toplanması
Ülkemiz, özellikle batılılaşma çabalarının artmasıyla, batıda ne gördüyse aynısını yapamasa bile taklidini yaparak ben de sizin gibiyim imajını vermeye çalışmıştır. Ancak kim ne derse desin biz doğu toplumuyuz ve ne kadar uğraşsak da kurduğumuz yapıların illa ki iğreti bir duruşu olur. Bu nedenle barolar, odalar, sendikalar ve diğer birlikler ülkemizde kurulmuş olsa da bu kuruluşlar kendileri bir gelir üretmekten ziyade, genel olarak devletin kendilerine tahsis etmiş olduğu gelirlerle ayakta durmaktadırlar. Örneğin sendikalar neredeyse tamamen devletten beslenmektedirler. Türkiye’de 2023 yılı başı itbariyle toplam 16,1 milyon işçi bulunmasına rağmen bunun sadece 2,3 milyonu sendikalıdır. Sendikalı toplam işçi sayısının yaklaşık %80’i ise devlette örgütlenmektedir. Memur sendikalarında ise işin doğası gereği bu oran %100’dür. Ülkemizde işçi ve memur yaklaşık 3,5 milyona yakın insan sendikalıdır. Bu sendikalarda yıllık biriken fon miktarı ise 10 milyar TL’nin üzerindedir. Yani devlet memurların aidatını bizzat vererek, işçilerin aidatını ise bazen sözleşme içine yedirerek bizzat kendisi, bazen ise olması gerektiğinden fazla ücret vererek işçisi üzerinden vermektedir. Diğer bir ifade ile işçi ve memurların sendika aidatları doğrudan veya dolaylı olarak devlet tarafından ödenmektedir. Oysaki devlet zaten işçilere hakkını fazlasıyla vermektedir ve memurların da iş garantisi olduğundan, kamu sektöründe çalışan işçi ve memurlar için sendikalara gerçekten ihtiyaç var mı bunun üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gerektiği kanaatindeyim.
Aynen sendikalarda olduğu gibi meslek odaları ve diğer kamu niteliğindeki meslek kuruluşlarda da benzer manzaralarla karşılaşmaktayız. Bugün bu kuruluşlara ödenen toplam aidat miktarını hiç kimse konsolide olarak bilmemektedir. Bağımsızlık yerine tam bir başına buyrukluk söz konusudur. Ayrıca bu mesleki kuruluşların bazılarında devlet aleyhtarı gruplar yönetimi eline geçirmiş ve alenen devlet aleyhine faaliyette bulunmaktadır. Bazı kuruluşlarda alenen devlet kötülenirken terör eylemlerini masum gösteren açıklamalar alenen yapılmaktadır. Bunun en somut örneği Türk Tabipler Birliğinin ordumuz aleyhine kimyasal silah kullandığı iftirasıdır.
Esasen devletin olması gerekirken, devletin mesleki kuruluşların kendi ayakları üzerinde durması için bu kurumlara tahsis ettiği veya toplama yetkisi verdiği ücret ve aidatlarla, milyarlarca TL’lik kaynağın döndüğü bu kurumlara bir çeki düzen verme zamanı gelmiştir. Bugün devlet, konsolide olarak, sendika, oda ve meslek kuruluşlarının yıllık geliri ne kadar, nereye ne harcamış bunu bilmemektedir. Sendika ve meslek odası başkanlarının ne kadar maaş aldığı bilinmemekle, genel olarak sorulduğunda ise sadece kendilerinin bağlı olduğu kuruluşlardaki maaş ve/veya huzur hakkı beyan edilmekte, diğer yan oda, sendika ve kuruluşlardan aldıkları giydirilmiş ücret çoğunlukla kamuoyundan gizlenmektedir. 2001 yılında öğretmen maaşları aylık 280 TL iken (o zaman ki para ile 280 milyon TL) bir konfederasyon başkanının maaşı tam 28.000 TL (28 milyar TL) idi. Yani tam 100 katı idi. Bugün belki bu kadar olmayabilir ama yine de çok büyük uçurumlar olduğundan emin olabilirsiniz.
Devletimizin gerçekten çok zor durumdan geçtiği şu dönemde, bu kuruluşların yapısı ile gelirlerinin nasıl ve kim tarafından toplanacağı ve nereye harcanacağı artık bir sisteme bağlanmalıdır.
Bizim önerimiz bu konuda mümkün olduğunca bir sadeleşmeye gidilmesi, bazı odaların tamamen lağvedilerek kapatılması ve bu odalar eliyle gördürülen hizmetlerin bizzat devlet tarafından yürütülmesidir. Ayrıca fiilen varlığı devam edecek olan kuruluşlarda ise hangi gelirlerinin kendilerine tahsis edileceği hangilerinin devlet eliyle toplanıp daha sonra aktarılacağı kanun ile düzenlenmelidir. Bu gelirler tamamen hazineye aktarılmasa bile, sadece Hazine tarafından tahsil edildikten sonra bu kuruluşlara aktarılsa, devletin finansman ihtiyacına muazzam bir katkı sağlayacaktır. Devlet, paranın meslek kuruluşlarına aktarılacağı zamana kadar bu fonda biriken parayı faizsiz olarak kullanma imkanına kavuşacağından, borçlanma ihtiyacının ve faizlerin düşmesine muazzam katkı sağlayacaktır.
3. Mehir ve Nafaka Fonu Kurulması
Ülkemizde yıllık olarak 500.000’nin üzerinde kişi evlenmektedir. Ancak, özellikle sürekli nafaka ve 6284 sayılı kanun gibi sözde kadın haklarını koruyan ancak özde aileyi yıkan kanunların da etkisiyle, son yıllarda boşanma oranları sürekli artmış ve yaklaşık olarak evlenen kişi sayısının üçte biri de boşanmaya başlamıştır. Boşanma nereden bakarsanız bakın hoş olmayan bir olgu ama hayatın da bir gerçeği. Ancak boşanmada özellikle son yıllarda vicdanları yaralayan bir hal alan sürekli nafaka hususu, verilen onca vaatlere rağmen çözülememiştir. Bu hususta bu sitede yazılan Boşanmalar Teşhis Doğru-Tedavi Yanlış, Devlet mi Zengin Erkekler mi?, Sürekli Nafaka Hususunda Anayasa Mahkemesinin Kararı, Takdir Sizin! ve Mehir ve Nafaka Fonu başlıklı yazılarımızı okuyabilirsiniz.
Biz bu yazımızda konuyu fazla uzatmamak adına Mehir ve Nafaka Fonu yazısından da istifade ederek böyle bir fonun kurulması halinde yıllık ne kadar bir fon biriktirilebileceği ve deprem ve ülke kalkınması için ne kadar bir fon oluşturulabileceğini sizlerle paylaşmaya çalışacağız.
Yazımızın başında da ifade edildiği üzere yıllık 500.000’inin üzerinde kişi evlenmekte bunların yaklaşık 145.000 kadarı da boşanmaktadır. Gerek boşanma aşamasında gerekse de boşandıktan sonra boşanan çiftler arasında en fazla yaşanan sorunlardan biri nafaka diğeri de tazminat hususudur. Sırf tazminat meselesinden dolayı bile mahkemeler yıllarca uzamakta, gereksiz yere mahkemeler işgal edilerek iş yoğunluğu oluşturulmaktadır. Bu nedenle devlet tazminat sorununu çözmek için müstakil bir kanun ile adına Mehir veya Tazminat Fonu diyeceğimiz, evliliğin sona ermesi durumunda kadına ödenecek olan tazminat miktarını tayin edecek bir fon kanunu çıkaracaktır.
Böylelikle devletimiz evliliğin başında evlenecek çiftlere Mehir miktarının ne kadar olacağını tespit ederek kayıt altına alacak, boşanma durumunda kadınlara bu tutar peşin olarak ödenecektir. Burada devlet, tazminatın alt sınırını tespit edecek ama üst sınırı tarafların kendi özgür iradesine bırakacaktır. Fonda evlilik gerçekleşmeden önce 1 gr altın yatırmak zorunlu kılınacak, bu tutar evliliğin sona ermesi durumunda devlet tarafından kalan tutar ile birlikte erkekten tahsil edilerek kadınlara ödenecektir. İsteyen aileler mehir tutarının tamamını ister evlenirken isterse de daha sonra fona yatırabileceklerdir. Ancak evliliğin ilk 5 yılında, her aile her yıl en az 1 gr altını fona yatırmakla mükellef olacaktır. Bunun nedeni ise boşanmaların %40’nın ilk beş yıl içinde gerçekleşmesi nedeniyle devletin fon oluşturmasıdır. Boşanma durumunda erkek öncelikle fona Mehir tutarını yatıracaktır. Kadının Mehir tazminatı ödenmeden erkeğin başka bir evlilik yapması kanunen yasaklanacaktır. Erkeğin hiç ödememesi durumunda ise fon kendisine yatırılan tutarı erkeğin borcundan düşmek üzere kadına ödeyecek, ayrıca erkeğe karşı hukuki yaptırımlar uygulayacaktır. Boşanmanın hiç gerçekleşmemesi durumunda ise (örneğin 25 sene evli kalma veya kadının erkekten önce ölmesi gibi durumlarda) fonda biriken tutar kadına veya kadının varislerine verilecektir. Böylelikle hem kadına gerçek manada pozitif ayrımcılık uygulanmış olacak hem de erkekler için evliliğin sona ermesi durumunda astronomik tazminat ödeme korkusu ortadan kalkacaktır.
Böyle düzenleme yapılması durumunda, boşananları düşsek bile fonda yıllık asgari 350.000 gr altın birikebilecektir. Ancak ülkemizde yaklaşık olarak 22 milyon aile bulunmaktadır. İsteyen ailelere bu fona dahil olma hakkı verildiğinde yıllık sadece %1 bile katılım olsa en az 200.000 aile fona girebilecektir. Böyle bir durumda yıllık net birikim tutarı en az 500.000 gram altın edecektir. Fona yatırılacak olan 1 gr altın sadece asgari tutar olup, isteyen çiftler hem altınlarını muhafaza etmek hem de ileride toplu bir birikimi devlet güvencesi altında tutmak için daha fazla da yatırabilirler. Böyle bir durumda ortalama 5 gr-evlilik sayısı olsa bile yıllık fonda 2.500.000 gr veya 2,5 ton altın birikme potansiyeli bulunmaktadır. Bunun bugün itibariyle değeri yaklaşık olarak 3,1 milyar TL’dir. Devlet hem evlilikleri teşvik etmek hem de fona toplu yatırımları arttırmak için Mehir miktarını toplu yatıran ve en az 5 yıl evli kalan çiftlere her 5 yıl için bir cumhuriyet altını hediye edebilir. Böylelikle 25 sene sonunda evlilik devam etse (veya etmese dahi fon süresi azami 25 yıl tutulabilir) kadınlara veya kadının varislerine, fonda biriken Mehir Tazminatı ile birlikte hediye olarak 5 cumhuriyet altınını da ödeyebilir.
Devletimizin böyle bir fon kurması halinde, bugünün değeri ile yıllık en az 3,1 milyar TL gibi bir kaynak oluşturup hem deprem yaralarını sarabilir, hem sermaye birikimi oluşturabilir, hem de faizsiz bir finansman imkanı elde edeceği için faizlerin düşmesini sağlayarak borçlanma ihtiyacını azaltabilir. Devlet fondaki parayı faizsiz olarak kullanma imkanı elde edeceği için faiz giderlerinde muazzam bir tasarruf sağlayabilir. Daha öncede ifade ettiğimiz gibi faizlerin 1 puan inmesi devletimizin yıllık 6 milyar TL tasarruf etmesini sağlamaktadır. Ayrıca bu fon boşanmalardaki tazminat probleminin ortadan kaldırması nedeniyle mahkemelerin işgücü maliyetinin azalmasına katkı sağlayacaktır. Vatandaşlarımız için ise devlet güvencesinde altın tasarrufu yapma imkanı elde etmesi, boşanma olmaması durumunda bile aile için bir birikim sağlaması gibi pek çok faydası bulunmaktadır. Her şey sabit kalsa bile 5 yılda fonda birikecek net tutar (sadece ana para) bugünün parasıyla 15 milyar TL olup, bu tutar devlet için kalıcı olarak muazzam bir kaynak oluşması anlamına gelmektedir.
Bu konuda detaylı bilgi için Mehir ve Nafaka Fonu yazısı okuyabilirsiniz (https://www.fikiranalizi.com/mehir-ve-nafaka-fonu) .
4. Kıdem Tazminatı Fonunun Kurulması
Yıllardır konuşulan ama ne hikmetse esas savunması gerekenlerin karşı çıkması nedeniyle bir türlü çıkarılamayan kıdem tazminatı fonunun, seçimin hemen ardından acilen çıkarılması gerekmektedir. Bugün yaklaşık olarak 16,1 milyon işçi çalışmakta ve bunların %14,42’si sendikalıdır. Sendikalı olan işçilerin ise yaklaşık %80’i devlette çalışmaktadır. Bu haliyle sendikaların neden kıdem tazminatına karşı çıktıkları gayet iyi anlaşılmaktadır. Çünkü sendika üyesi işçilerin %80’i devlette çalışmakta, devlette çalışan işçilerin ise kıdem tazminatını almak gibi bir sıkıntısı bulunmamaktadır.
Bugün iş davalarının çoğu genellikle kıdem tazminatı üzerinedir. Mahkemeler özel sektörde çalışan işçilerin işverene karşı zayıf olduğu gerekçesiyle genellikle işçi lehine karar vermektedir. Ancak zayıfı korumak adına güçlü olanı ezmek adalet olmadığı gibi mahkemelerin uzun sürmesi nedeniyle de geciken adalet de adalet değildir. Bu nedenle kıdem tazminatı probleminin tarafların kendi iradesine bırakmadan devlet tarafından çözülmesi gerekmektedir. Bu hususta bizim tavsiyemiz öncelikle kıdem tazminatı fonunun gönüllülük esasına uygun olarak kurulması, bireysel emeklilik sisteminde verilen devlet teşviklerinin benzerinin kıdem tazminatı fonuna katılan işverenlere de verilmesi ve ekonomik şartların düzelmesine takiben de kıdem tazminatının herkese zorunlu olacak şekilde uygulamaya konulmasıdır. Bu hususta bu sitede yayınlanan Kıdem Tazminatı Fonu; Gerekliliği, Kamu Maliyesi ve Hazine Borçlanmasına Etkisi ile Kıdem Tazminatı Fonu Gönüllülük Esasına Dayalı Olsa Dahi Kurulmalıdır başlıklı yazılarımızı okuyabilirsiniz. Biz bu yazımızda sadece konuyu özetleyerek önceki yazılarımızdaki rakamları güncelleyip ne kadar bir kaynak oluşturulabileceğini anlatacağız.
Ülkemizde Ocak 2023 itibariyle 16 milyonu aşkın işçi bulunmaktadır. Bunların %14,42’si sendikalı ve sendikalı olanlarında % 80’i kamuda çalışmaktadır. Kıdem tazminatı, bir işçiye para veya para ile ifade edilebilen ve süreklilik arz eden ödemeleri üzerinden 1 aylık ortalama maaşı üzerinden hesaplanarak ödenmektedir. 16 milyon çalışanın tamamını asgari ücretli olarak kabul etsek ve bu işçilerin başka herhangi bir yan ödemesi de olmasa dahi, yıllık fonda birikecek olan kaynak miktarı 160,12 Milyar TL’dir.
Asgari Ücret Miktarı Brüt (A) |
Toplam İşçi Sayısı (B) |
Yıllık Birikecek Fon Miktarı (A*B) |
10.008,00 TL |
16.000.000 |
160.128.000.000,00 TL |
Esasen birçok işçi asgari ücretten daha fazla maaş aldığından bu tutar minimum tutardır. Eğer ki ortalama maaşı asgari ücretin %20 fazlası olarak belirlesek fonda bir yılda birikecek olan kaynak miktarı 192 milyar TL’dir
Asgari Ücret Miktarının %20 Fazlası Brüt (A) |
Toplam İşçi Sayısı (B) |
Yıllık Birikecek Fon Miktarı (A*B) |
12.000,00 TL |
16.000.000 |
192.000.000.000,00 TL |
Eğer ki biz kıdem tazminatı fonunu gönüllülük esasına göre kurar ve sisteme sadece %10 giriş olacağını öngörürsek, yıllık fonda birikecek olan kaynak miktarı 16 Milyar TL’dir.
Yukarıda belirtilen tutarlar sadece anapara olup içinde herhangi bir faiz veya başka türlü nema yoktur. Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ile ilgili kanun çıkarılalı 20 yıl olduğu halde, Ocak 2023 yılı itibariyle Bireysel Emeklilik Sisteminde biriken fon miktarı otomatik katılım, devlet katkısı, faiz ve diğer tüm nemalar dâhil 433 milyar TL’dir. Oysaki herkesi asgari ücretten bile kabul ederek kıdem tazminatı fonu kurulsa, sadece 3 sene içinde, 20 yılda devlet katkısı ve nemalar dahil BES’te birikenden daha fazla bir kaynak, sadece anapara olarak (480 milyar TL) kıdem tazminatı fonunda oluşturulabilecektir. Bu muazzam kaynağın devletin deprem yaralarını sarmasına vereceği katkı yanında, borçlanma ihtiyacını azaltması, yatırımları hızlandırması ve diğer artı değer katkılarıyla ülkemize çok büyük bir katkısı olacaktır. Bu nedenle seçimden sonra gönüllülük esasına dayalı olsa bile kıdem tazminatı fonu biran önce çıkarılmalıdır. Konu ile ilgili detaylı bilgi için bakınız (https://www.fikiranalizi.com/kidem-tazminati-fonu-gonulluluk-esasina-dayali-olsa-dahi-kurulmalidir)
Deprem yaralarının sarılması adına kaynak çalışmalarımıza inşallah devam edeceğiz. Sizlerde yorum ve eleştirilerinizle bizlere katkıda bulunabilirsiniz.
Allah’a emanet olunuz.
Ömer DEMİRDAŞ
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...