Kamu Kurumlarında Ücret Kapsamındaki Ödemelerin Vergilendirilmesinde Otomasyon Sisteminin Geliştirilmesinin Önemi
Günümüzde vergi hususunda kayıp kaçak denilince hemen özel sektörde çalışan kurum ve kişilerin yapmış olduğu yanlışlıklar akla gelmektedir. Ancak, acaba devlet kendi kurum ve kuruluşları ile çalışanlarının vergilendirmesinde mevzuat hükümlerini tam olarak uygulayabiliyor mu? Diğer bir deyişle vergi kaçaklarını hep dışarıda ararken acaba devlet kendi ödemelerinde kayıp kaçağı önleyebiliyor mu?
Bu soru, gönüllü uyum, adalet ve eşitlik kavramlarının topluma yerleşmesinde çok önemli cevaplar arayan bir sorudur. Çünkü devlet bünyesinde çalışanların devlet koruması altında çalışırken iş güvenliği olmayan özel sektör çalışanlarına karşı zaten avantajları bulunmaktadır. Bunun üzerine mevzuat hükümlerine uyulmaması nedeniyle bir de hak etmedikleri bir ödeme yapılması, vatandaşlarda devlete olan güveni ve adalet duygusunu azalttığı gibi devletin mali yapısının bozulmasına da neden olmaktadır. Burada kastettiğimiz husus devlet memurlarının maaşlarındaki unsurların birçoğunun vergi ve sosyal güvenlik priminden muaf olması nedeniyle meydana gelen adaletsizlikler değildir. Bu husus da çok önemlidir ancak yazımızın kapsamını fazlasıyla aşacağından bununla ilgili görüşlerimizi objektif veriler altında gelecek yazılarımızda değineceğiz. Bizim bu yazımızda değineceğimiz husus istisna ve muafiyetlerden sonra kalan matrahların vergilendirilmesinde yaşanan aksaklıklardır. Bu yazımızda ücret ve ücret kapsamında kamu kurum ve kuruluşları (özellikle döner sermaye ve mahalli idareler tarafından) tarafından yapılan ödemelerin vergilendirilmesinde yaşanan aksaklıklar ve bunların çözüm yolları hususundaki görüşlerimizi paylaşacağız.
KONUNUN HUKUKİ BOYUTU
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 61 inci maddesi;
“Ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir. Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez… ”
şeklinde düzenlenmiştir.
Kanunun “Gerçek Ücretler” başlıklı 63 üncü maddesinde ise;
“Ücretin gerçek safi değeri işveren tarafından verilen para ve ayınlarla sağlanan menfaatler toplamından aşağıdaki indirimler yapıldıktan sonra kalan miktardır.
1. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 190 ncı maddesi uyarınca yapılan kesintilerle, Ordu Yardımlaşma Kurumu ve benzeri kamu kurumları için yapılan kanuni kesintiler,
2. Kanunla kurulan emekli sandıkları ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci maddesinde belirtilen sandıklara ödenen aidat ve primler;
3. Sigortanın veya emeklilik sözleşmesinin Türkiye’de kain ve merkezi Türkiye’de bulunan bir sigorta veya emeklilik şirketi nezdinde akdedilmiş olması şartıyla; ücretlinin şahsına, eşine ve küçük çocuklarına ait hayat, ölüm, kaza, hastalık, sakatlık, işsizlik, analık, doğum ve tahsil gibi şahıs sigorta poliçeleri için hizmet erbabı tarafından ödenen primler ile bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları,
İndirim konusu yapılacak prim, aidat ve katkıların toplamı, ödendiği ayda elde edilen ücretin % 10’unu (bireysel emeklilik sistemi dışındaki şahıs sigorta poliçeleri için ödenen primlerde, ödendiği ayda elde edilen ücretin % 5’ini) ve yıllık olarak asgari ücretin yıllık tutarını aşamaz. Bakanlar Kurulu bu oranı % 20 oranına kadar (bireysel emeklilik sistemi dışındaki şahıs sigorta poliçeleri için % 10 oranına kadar) artırmaya ve belirtilen haddi asgari ücretin yıllık tutarının iki katını geçmemek üzere yeniden belirlemeye yetkilidir.
4. Çalışanlar tarafından ilgili kanunlarına göre, sendikalara ödenen aidatlar (Şu kadar ki, aidatın ödendiğinin tevsik edilmesi şarttır.),
Ücretin gerçek değerinin tayininde, Gelir Vergisi gibi şahsi vergiler ücretten indirilmez. Yabancı parası ile ödenen ücretler ödeme gününün borsa rayiciyle Türk parasına çevrilir.
Hizmet erbabına verilen ayınlar, verildiği gün ve yerdeki ortalama perakende fiyatlarına göre; konut tedariki ve sair suretle sağlanan menfaatler, konutun emsal kirasına veya menfaatin emsal bedeline göre değerlenir.”
Hükümleri yer almaktadır.
Aynı Kanunun 94 üncü maddesinde ise;
“Kamu idare ve müesseseleri, iktisadî kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadî işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya ziraî işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar.
1. Hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61 inci maddede yazılı olup ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç), 103 ve 104 üncü maddelere göre… ”
hükmü yer almaktadır.
Kanunun vergi oranlarının ve miktarlarının ne kadar olduğu ve bunların nasıl hesaplanacağını gösteren 103 ve 104 üncü maddeleri ise;
14.800 TL'ye kadar |
% 15 |
34.000 TL'nin 14.800 TL'si için 2.200 TL, fazlası |
% 20 |
80.000 TL'nin 34.000 TL'si için 6.060 TL, (ücret gelirlerinde 120.000 TL'nin 34.000 TL'si için 6.060 TL), fazlası |
% 27 |
80.000 TL'den fazlasının 80.000 TL'si için 18.480 TL, (ücret gelirlerinde 120.000 TL'den fazlasının 120.000 TL'si için 29.280 TL), fazlası |
% 35 |
oranında vergilendirilir.
“Yıllık Gelir Vergisi, vergiye tabi gelirlerin yıllık toplamından 31'inci maddedeki indirimler düşüldükten sonra 103'üncü maddedeki nispetler uygulanmak suretiyle hesaplanır…”
şeklinde düzenlenmiştir.
160 seri nolu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin “1. Genel ve Katma Bütçeli İdareler ile Döner Sermayeden Ödenen Ücretlerin Vergilendirilmesi” başlıklı bölümünde ise;
“193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 61. maddesinde; "İşverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler" ücret olarak tanımlanmış, 62. maddede ise "İşverenler, hizmet erbabını işe alan, emir ve talimatları dahilinde çalıştıran gerçek ve tüzel kişilerdir." hükmüne yer verilmiştir. Öte yandan, ücretlerin ne şekilde vergilendirileceği 31/1/1981 gün ve 17237 (mükerrer) sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 128 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde açıklanmıştır.
Buna göre, bir hizmet erbabının birden fazla işverenden ücret alması halinde, her bir işverenin ödediği ücretler, ayrı ayrı vergilendirilmektedir. Dolayısıyla vergi tarifesi, her bir işverenin ödediği ücrete, diğer işveren veya işverenlerin ödediği ücretle ilgilendirilmeksizin ayrı ayrı uygulanmaktadır. Ancak, söz konusu ücretlerin gayrisafi tutarları toplamının, Gelir Vergisi Kanununun 86. maddesinde belirtilen haddi aşması halinde, bu ücretlerin yıllık beyanname ile beyan edilmesi gerekmektedir. Bu konuda 18/3/1986 gün ve 19051 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 149 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde gerekli açıklamalar yapılmıştır:
Öte yandan, döner sermaye işletmeleri, 3046 sayılı Kanunun 40. ve 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 58. maddeleri uyarınca Bakanlıklar ile bağlı kuruluşlar ve üniversiteler bünyesinde kurulabilmektedir.
Döner sermaye işletmelerinin bağlı olduğu kurumlardan ayrı bütçe ve muhasebe sistemleri ve ayrıca, tahakkuk birimleri bulunmaktadır. Ayrıca, bazı kuruluşlar bünyesinde birden fazla döner sermaye işletmesi kurulması da mümkün bulunabilmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, bugüne kadar yapılan uygulamada bakanlıklar, bağlı kuruluşlar ve üniversiteler bünyesinde kurulan döner sermaye işletmeleri, bağlı oldukları kurumlardan ayrı bir işveren olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle, ayrı işverenler olarak kabul edilen döner sermaye işletmeleri tarafından ödenen ücretler, döner sermaye işletmelerinin bağlı olduğu kurumlar tarafından ödenen ücretlerle ilgilendirilmeksizin, ayrı ayrı vergilendirilmiştir.
Ancak, bu konuda verilen ve müstakâr hâl alan Danıştay kararlarında, döner sermaye işletmeleri, bünyesinde bulunduğu kurumdan ayrı bir işveren olarak kabul edilmemiştir.
Müstakâr hâl alan Danıştay kararları karşısında; bakanlıklar, bağlı kuruluşlar ve üniversiteler ile bu kuruluşlar bünyesindeki döner sermaye işletmelerinin, 1/1/1990 tarihinden geçerli olmak üzere, tek işveren olarak kabul edilmesi uygun görülmüştür.
Bu çerçevede;
a) Bakanlıklar, bağlı kuruluşlar ve üniversitelerde bulunan tahakkuk birimlerinin, bu kuruluşlar bünyesinde kurulmuş olan döner sermaye işletmelerindeki tahakkuk birimleri ile koordineli olarak çalışmaları,
b) Bu kuruluşlar tarafından bir ay içinde yapılan ücret ödemeleri ile döner sermaye işletmeleri tarafından yapılan ücret ödemelerinin toplanarak, 128 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde yer alan esaslar çerçevesinde vergilendirilmesi,
gerekmektedir.
Öte yandan, Gelir Vergisi Kanununun 104. maddesinde, yıllık gelir vergisinin, vergiye tabi gelirlerin yıllık toplamından 31. maddedeki indirimler düşüldükten sonra 103. maddedeki nispetler uygulanmak suretiyle hesaplanacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm ve 128 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde yapılan açıklamalara göre, aynı işveren tarafından aynı vergilendirme dönemi içinde yapılan ücret ödemelerinin toplamı, yürürlükte olan gelir vergisi tarifesinin aynı gelir dilimi içinde kaldığı sürece, bu dilime ait vergi nispeti bu gelir dilimini aşması halinde ise aşan kısmın vergisi bir üst dilime ait vergi nispeti esas alınarak hesaplanacaktır.”
hükümleri yer almaktadır.
Bu hükümlere göre, çalışanlara yapılan ve para ve/veya para ile ifade edilebilen ve kanunda istisna edildiği açıkça belirtilmeyen her türlü ödemeler maaş kapsamında gelir vergisine tabidir ve bu ödemelerden 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunun 103 üncü maddesinde belirtilen oranlarda vergi kesintisi yapılarak vergi dairesine yatırılması gerekmektedir. Bu ödemelerin döner sermayeden veya idareler tarafından katkı payı, ek ders, huzur hakkı, temel maaş, sosyal denge tazminatı vb adlar altında ödenmesi vergilendirme açısından herhangi bir farklılık doğurmamaktadır. Bu nedenle ücret kapsamında olan ve aynı işveren ve/veya aynı işveren sayılan kurum ve kuruluşlar tarafından ödenen ve vergiden istisna edilmemiş olan her türlü ödemenin toplanarak kümülatif vergi matrahı üzerinden vergilendirilmesi gerekmektedir.
UYGULAMADA YAPILAN YANLIŞLIKLAR
Yukarıda da belirtildiği üzere aynı idare bünyesinde bulunan ve tüzel kişiliği olsun veya olmasın bu idarenin bünyesi altında faaliyet gösteren tüm kurum döner sermaye ve aynı nitelikteki kuruluşların tek bir işveren gibi değerlendirilmesi ve gelir vergisi matrahlarının da ücret kapsamında gelir vergisine tabi olan ödemelerin toplanarak kümülatif olarak hesap edilmesi gerekmektedir.
Yapılan incelemelerde ise, döner sermayeden katkı payı alan personellere yapılan ödemelerde genellikle;
- Maaş matrahlarına ek ders ve/veya döner sermaye ödemelerinin eklenmediği ve/veya eksik eklendiği,
- Ek ders matrahlarına maaş ve/veya döner sermaye ödemelerinin eklenmediği ve/veya eksik eklendiği,
- Döner sermaye matrahlarına ise ek ders ve/veya maaş matrahlarının eklenmediği ve/veya eksik eklendiği,
ve bu nedenlerle gelir vergisinin eksik kesildiği tespit edilmektedir.
Belediye ve özel idareler tarafından sosyal denge tazminatı adı altında yapılan ödemelerde ise;
- genellikle net üzerinden anlaşıldığı ve bu net tutarın brüte çevrilmediği ve üzerinden herhangi bir vergi hesaplanmadığı,
- net üzerinden yapılan ödemelerde brüte çevrilse bile bunun maaş matrahına eklenmediği ve kümülatif gelir vergisinin eksik hesaplandığı,
- ayrıca brüte çevrilme işlemlerinde özellikle bir kısmı alt dilimden bir kısmı üst dilimden hesaplanması gereken brüt miktarlarının yanlış hesaplandığı,
ve bu nedenlerle gelir vergisinin eksik hesaplandığı ve ödendiği görülmektedir.
Oysaki net üzerinden anlaşılan durumlarda yapılan ödemelerin brüte çevrilmesi ve bu brüt tutarın temel maaş matrahına eklenmesi gerekmektedir. Sosyal denge kısmındaki hesaplanan verginin idare tarafından ödenmesi ancak brüt tutarın temel maaşa eklenmesi sonucu üst dilimden kesilmesi gereken verginin memurların maaşlarından kesilerek vergi dairesine yatırılması gerekmektedir.
İşçi ödemelerinde yapılan en büyük yanlışlıklardan biri de aile yardımı ve/veya sosyal yardım ödemelerinde karşımıza çıkmaktadır. İdarelerle sendikalar arasında yapılan anlaşmalarda genellikle devlet memurlarına ödenen aile yardımı miktarı kadar işçilere de aile ve çocuk yardımı yapılması öngörülmektedir. Yapılan anlaşmalarda da genellikle memurlar için öngörülen usullerle ibaresi yer almakta ve devlet memurlarına yapılan aile yardımı ödemeleri vergiden istisna olduğundan bu ödemeler vergi matrahına eklenmemekte ve üzerinden herhangi bir vergi de hesaplanmamaktadır.
Oysaki vergi vb mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. 213 sayılı vergi usul kanununa göre de tarafların yapmış oldukları sözleşmeler vergi idarelerini bağlamaz. Diğer bir deyişle sözleşme ile vergi muafiyeti sağlanamaz. Eğer taraflar devlet memuruna yapılan tutar kadar ödenir şeklinde sözleşme imzalamışlar ise bu tutar kadar brüt ödeme yapılır ve bu tutar vergi matrahına eklenerek üzerinden vergi kesilir. Eğer devlet memurlarına ödenen tutar kadar net ödeme yapılır şeklinde bir anlaşma yapmışlar ise yapılan ödeme öncelikle brüte çevrilir ve bu tutar brüt olarak kümülatif vergi matrahına eklenir. Kümülatif gelir matrahı arttıkça brüt tutar da arttırılarak matraha eklenir. Ancak işçinin eline herhalde net devlet memurunun aldığı tutar kadar aile (eş) yardımı geçmiş olur.
Çocuklar için ödenen aile yardımında ise gelir vergisi kanununun 25. Maddesine göre hizmet erbabına ödenen çocuk zamları devlet memurları için öngörülen tutarı aşmadıkça vergiden istisnadır. 2018 için devlet memurlarının çocuk sınırlaması olmaksızın 0-6 yaş arası çocukları için 54,28 TL, 7 ve üstü yaşlarda bulunan çocukları için ise 27,14 TL çocuk yardımı ödenmektedir. İşçiler için yapılan ödemelerde de bu tutarları aşmayan ödemeler vergiden istisna olup üzerinden herhangi bir vergi hesaplanmayacak ve matraha eklenmeyecektir. Ancak bu tutarı aşan kısımların tamamının kümülatif gelir vergisi matrahına eklenmesi ve bu matrah üzerinden gelir vergisinin hesaplanıp ödenmesi gerekmektedir. Yapılan incelemelerde ise genellikle bu ödemelerin aşan kısımlarının matraha dahil edilmediği görülmektedir.
KONUNUN ÇÖZÜMÜNE İLİŞKİN ÖNERİLER
Vergi devletin temel ve karşılıksız geliri olduğu ve tüm kamu hizmetlerinin vergi gelirleri ile karşılandığı göz önüne alındığında konunun ihmal edilmemesi ve gerek özel gerekse de kamu kurumlarında yapılan ödemelerin titizlikle takip edilmesi gerektiği herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Ancak kamunun özel sektörü düzene sokmadan kendi kurumlarını düzene sokması, daha sonra da inceleme ağırlığını özel sektöre kaydırması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu nedenle konuya ilişkin bizim tavsiyelerimiz şu şekildedir;
- Öncelikle kamu kurumlarında yapılacak olan ücret kapsamındaki tüm ödemlerin brüt olarak yapılması yapılacak bir mevzuat düzenlemesi ile zorunlu hale getirilmelidir. Çünkü net üzerinden anlaşılan hususlarda maaş ve yan ödemelerin brüte çevrilmesi ve vergi dilimi arttıkça bu brüt tutarında artması gerektiğinden genellikle yanlışlık yapılmakta ve devletin kasasına daha az vergi girmesine neden olunmaktadır. Özellikle bazı unsurların brüt bazılarının net olduğu durumlarda bu hata miktarı çok daha artmaktadır. Bu nedenle gerek sosyal denge gerekse de işçilerle yapılan sözleşmelerde öngörülen ödemelerin tamamının brüt olarak yapılması yasal bir zorunluluk haline getirilmesi yapılacak olan hataların minimize edilmesini sağlayacaktır.
- Döner sermayeler, il özel idareleri, belediyeler ve üniversitelerin bilişim sistemlerinin konsolide edilerek geliştirilmesi ve ücret kapsamında yapılan tüm ödemelerin aynı veri tabanında birleştirilmesi sağlanmalıdır. Örneğin döner sermaye eğer sağlık bakanlığına bağlı bir hastane ise say 2000i sistemi katkı payı ödemeleri gerçekleştirebilecek şekilde tekrar düzenlenmeli ve gerek katkı gerekse maaş ödemleri aynı veri tabanında toplanarak kümülatif gelir vergisi matrahı tespit edilmeli ve otomasyon sistemi tarafından hesaplanmalıdır. Eğer kurum belediye ise bunun da ya Maliye Bakanlığı veya İçişleri Bakanlığı tarafından Mahalli İdareler için geliştirilecek bir muhasebe ve otomasyon sistemi ile aynı veri tabanında toplanması sağlanmalıdır. Aynı şekilde üniversiteler tarafından yapılan ödemeler için geliştirilecek ve topluca uygulanacak bir otomasyon sistemi altında toplanması ve aynı veri tabanı üzerinden kümülatif vergi matrahının tespit edilmesi ve vergilendirilmesinin sağlanması gerekmektedir.
- Son olarak otomasyon sisteminin merkezileştirilmesi sonrasında yapılan mevzuat değişikliklerinin anında otomasyon sistemine yüklenmesi ve aynı nitelikteki tüm kurumlarda uygulama birliğinin sağlanması, yapılması muhtemel olan hataları en aza indirecektir.
Sözün özü, öncelikle maaş sistemi basitleştirilmeli daha sonra da otomasyon sistemi merkezileştirilerek aynı nitelikteki tüm kurumların aynı otomasyon sistemi üzerinden ödemelerini gerçekleştirmeleri sağlanmalıdır. Bu sağlandığı takdirde kamu kurumlarının ücret kapsamındaki ödemeleri üzerinde yapılan yanlışlıklar en aza inecek ve devletimiz de temel geliri olan vergi gelirindeki kayıp ve kaçaklardan kurtulacaktır.
Aksi takdirde bataklığı kurutmak yerine sinek avlanmaya devam edilecek ve kamu kurumlarındaki hatalar tam manasıyla temizlenemeyecektir. Devlet kendi söküğünü dikmediği müddetçe de özel sektördeki sökükler asla dikilemeyecektir.
Saygılarımla...
Ömer DEMİRDAŞ
omerdgu@gmail.com
Bu yazı 04.11.2018 tarihinde www.fikiranaliz.com sitesinde yayınlanmış olup, söz konusu sitenin yer sağlayıcısında yaşanan sorunlar nedeniyle kapanması üzerine yeniden bu sitede yayınlanmıştır.
0 YORUMLAR
Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...