Deprem Yaralarının Sarılması İçin Kaynak Önerileri-3

Deprem Yaralarının Sarılması İçin Kaynak Önerileri-3

Geçen yazılarımızda depremin yaralarının sarılabilmesi için vatandaşımıza en az külfet getirecek şekilde kaynak önerilerimize başlamış, ilk 2 yazımızdaki önerilerimizin dikkate alınması durumunda en az 300 Milyar TL’lik bir kaynak oluşturulabileceğini hesaplamıştık (bakınız https://www.fikiranalizi.com/deprem-yaralarinin-sarilmasi-icin-kaynak-onerileri-1 ve https://www.fikiranalizi.com/deprem-yaralarinin-sarilmasi-icin-kaynak-onerileri-2 ). Ancak depremin muhtemel maliyeti en az 100 milyar dolar (2 trilyon TL) olduğundan, vatandaşlarımıza en az külfet getirenden başlamak üzere kaynak bulmaya ilişkin yazılarımıza devam ediyoruz.

A. Sektör Bazlı Ek Vergi Düzenlemesi Yapılması;

Bizim yaşadığımız afet gibi durumlarda çoğunlukla genele şamil ek vergi düzenlemesi yapılarak finansman ihtiyacı karşılanmaya çalışılır. Bu kapsamda 9 Martta çıkarılan ve Kurumların 2022 yılı gelirleri için ödeyeceği vergiler üzerindeki indirim ve istisnaların kaldırılması yoluyla ek %10 vergi getirilmesi buna örnektir. Her ne kadar 1 milyon kurumlar vergisi mükellefinden, çoğunluğu büyük ölçekli olmak üzere, 22.000 şirketin bu vergiden etkileneceği ve yaklaşık 100 milyar TL gibi bir vergi geliri elde edileceği belirtilse de, eğer ki iyi bir sektör analizi yapılarak vergi düzenlemesi yapılsaydı, daha az mükellefin etkileneceği ve daha fazla vergi geliri elde edilebileceği bir sistem kurulabilirdi. 

Sektörel analiz yapılmadan getirilen vergiler tek seferlik de olsa ekonomik krizin yaşandığı şu dönemde özellikle küçük ve orta ölçekli şirketlerin mali yapısının bozulmasına neden olmaktadır. Bu nedenle gerek deprem için gerekse de diğer amaçlar için yapılacak vergi düzenlemelerinin mümkün olduğunca sektör bazında yapılması ve bu düzenlemelerin mümkün mertebe vatandaşları en az etkileyecek vergilerden seçilmesi gerekmektedir. Aksi halde kaş yapayım derken göz çıkarılmakta ve zaten zor durumda olan firmaların belki bir daha doğrulamayacak şekilde belinin kırılmasına neden olunmaktadır.

Bu nedenle biz bu yazımızda, sektörel bazda vergi alınabilecek ve mümkün olduğunca vatandaşlarımızı ve KOBİ’lerimizi en az etkileyecek vergilerle ilgili önerilerimizi birkaç somut sektör örneği üzerinden sizlerle paylaşacağız.

1. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, bankacılık sektörünün 2022 yılı toplam net kârı yüzde 366 artışla 433,5 milyar TL’ye ulaşmıştır. Ancak kamu bankalarını hariç tutarsak özellikle yardım gecesinde bankaların çoğundan maalesef beklediğimiz yardımı göremedik. Her ne kadar Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından bankaların 2022 karından 50 milyar TL’sini depremin finansmanı için ayıracakları sözünü duysak da, bu tahsis bir bağış değil, sadece 2022 yılı karından 50 milyar TL’sinin borç ve kredi olarak deprem yöresi için kullandırılacağıdır. Bu nedenle artık bankaların da taşın altına elini koyma zamanı gelmiş bulunmaktadır.

Bu kapsamda öncelikle bankalara bağış yapma ve bunu 2023 yılı vergi matrahından indirebilme imkânının olduğu hatırlatılmalıdır. Çünkü bağış yapmak vergi matrahından indirilebildiği için gerek bankalar için gerekse de diğer şirketler için daha az maliyetlidir.

Ancak yapılan bu çağrıya rağmen bankalardan istenilen verimin alınamaması durumunda bir kereye mahsus bankaların 2022 net karlarının %10’u kadar ek deprem vergisi konulması gerektiğini düşünmekteyiz. Eğer bu şekilde bir düzenleme yapılırsa BDDK verilerine göre net 43,35 Milyar TL’lik bir kaynak oluşturulabilecektir. Türkiye'de faaliyet gösteren banka sayısı, katılım ve yatırım bankaları dahil 60'ı dahi bulmadığından, bu vergi verimi açısından büyük etkisi açısından oldukça sınırlı bir vergi olacaktır. 

2. Vatandaşa dokunmayacak şekilde verimi en kolay gelir kaynaklarından biri bankaların çıkarmış oldukları Kredi Kartı, Bankamatik kartı ve Ön Ödemeli Tüm Kartlara kart başına 25 TL vergi getirilmesidir. Yurt içinde yerleşik olmayan ve kurumlar vergisi mükellefiyeti de bulunmayan yabancı ödeme sistemlerini (Visa, Mastercard ve Unionpay gibi) kullanan kartlar için bu rakamın %100 artırımlı uygulanması (yani 50 TL) durumunda yaklaşık 16,7 milyar TL gelir elde edilebilecektir. Bu sayede hem deprem için 16,7 milyar TL kaynak oluşturulacak hem de yerli ve milli ödeme sistemimiz TROY dolaylı da olsa teşvik edilmiş olacaktır. Ancak çıkarılacak olan kanunda bu verginin vatandaşlara kesinlikle yansıtılamayacağı ve sadece bankaların ödeyeceği belirtilmelidir.

Toplam Kart Sayısı Adet

Yabancı Menşeli Ödeme Sistemlerini Kullanan Kart Sayısı

TROY Logolu Kart Sayısı

Toplam Gelir TL

340.000.000

328.000.000*50

12.000.000*25

16.700.000.000,00

16.400.000.000,00 TL

300.000.000

 

Yukarıda 1. ve 2. maddelerde belirttiğimiz şekilde vergi getirilmesi, deprem yaralarının sarılması hususunda çok ciddi bir kaynak oluşmasına vesile olurken, aynı zamanda daha önceki yazılarımızda önerdiğimiz Merkez Bankasından avans kullanımı, borsaya işlem vergisi getirilmesi ve döviz alımlarında kambiyo vergisinin artırılması ve değer artış kazancı vergisi getirilmesi uygulamalarını da destekleyici mahiyette olacaktır. Çünkü avans kullanımı sonucu bankalara yapılacak olan itfa sonrasında oluşacak olan likiditenin bir kısmının devlet tarafından çekilmesi sağlanacak ve bu paranın döviz gibi alanlara giderek piyasa dengesini bozması engellenebilecektir. Ayrıca kart vergisi kalıcı bir vergi olacağından, devletimizin bundan sonraki yıllarda da hatırı sayılır bir gelir elde etmesini sağlayacaktır. Vatandaşa dokunmaması ve yerli ödeme sisteminde yarı yarıya daha düşük vergi alınması sebebiyle, yerli ve milli ödeme sistemimiz olan TROY'un bizzat bankalar tarafından yaygınlaştırılmasını teşvik edecektir.

3. Rusya-Ukrayna savaşından sonra ABD ve AB’nin uyguladığı ambargolar nedeniyle Rusya, Türkiye, Hindistan ve Çin gibi ülkeler için indirimli fiyatlar üzerinden petrolünü satmaya başladı. Bu kapsamda bu indirimli fiyatlardan en fazla istifade eden ülkelerden biri Türkiye olmuştur. Açıklanan verilere göre geçen yıl Türkiye’nin Rusya’dan almış olduğu ham petrol miktarı bir önceki yıla göre yaklaşık 3 kat artmıştır. 2021 yılında Rusya’dan günlük ortalama 110.000 varil petrol ithal edilirken bu rakam savaşın devam ettiği 2022 yılında 327.000 varile çıkmıştır.

Ülkemizde akaryakıt fiyatları ise rafineri satış (çıkış) fiyatına esas referans fiyat olarak Akdeniz havzasında (Genova/Lavera) oluşan rafine edilmiş benzin ve motorin ürünlerinin fiyatı esas alınıyor. Küresel petrol piyasalarında S&P Global Platts (Platts) şirketi referans veri sağlayıcı olarak kabul ediliyor ve Türkiye’deki rafinericiler fiyat oluşumunda Platts verilerini kullanıyor. Rafinerici lisansı sahiplerinin akaryakıt satış fiyatının takibinde, Platts European Market Scan’de CIF MED (Genova/Lavera) başlığı altında ABD Doları/ton cinsinden yayımlanan günlük fiyatların Merkez Bankası tarafından açıklanan Döviz satış kuru üzerinden TL’ye çevrilmiş olan tutarı (TL/ton) dikkate alınıyor.

İşte dananın kuyruğu da tam burada kopuyor. Akaryakıt firmaları Rusya’dan ham veya işlenmiş petrol ürünlerini Rusya’nın indirimli fiyatı üzerinden alırken fiyatlamada Genova/Lavera borsasında oluşan fiyatı baz alıyor. Bu durumda ise akaryakıt firmaları ve rafineriler aşırı kar ederken vatandaşlara oldukça yüksek fiyattan benzin ve motorini satmaktadırlar.

Bunun etkisini anlamak için sadece TÜPRAŞ’ın 2022 yılı karına bakmamız yeterli. Tüpraş’ın 2022 yılı net karı 2021 yılına göre (3,9 milyar TL) %1.000'nin üzerinde artarak 41 Milyar TL’ye ulaşmıştır. Türkiye’de petrol tüketimi bu kadar artmadıysa akaryakıt şirketleri, rafineri ve petrol kimya şirketlerinin karlarındaki patlama ne ile açıklanabilir?

Burada belki bazı kimseler şöyle diyebilir. Şirketler yüksek kar ettiyse zaten vergilerini devlete ödüyorlar. Tamam ödüyorlar da, ülkemizin uyguladığı dış politika sayesinde Rusya’dan petrolü ucuza alarak GENOVA/Lavera fiyatları üzerinden pahalıya sattıklarında aradaki karın sadece %20’si devlete giderken %80’i bu şirketlere kalmaktadır. O zaman bu şirketlerin ucuza aldıkları petrol nedeniyle elde ettikleri karın yarısını devlete vermeleri gerekmez mi? Sonuçta bir nevi dış politika şerefiyesi de diyebiliriz buna. Eğer ki depremde Türkiye'nin en büyük şirketleri arasında yer alan şirketler yardım gecesinde bile 5 tanker (kamyon tankeri) akaryakıt gönderdiğini söyleyip doğru dürüst bir yardım yapmamışlarsa, devletin bu firmalar üzerine ek vergi koyması bizce en doğal hakkıdır. Böyle bir vergi de hem mahiyeti itibariyle çok verimli hem de vatandaşa dokunmaması açısından da tepki çekmeyecek bir vergi olacaktır.

B. Şehiriçi Taşımacılıkta Elektronik Ödeme Sistemlerinin Yaygınlaştırılması

4. Şehir içi taşımacılıkta deprem bölgesi hariç 25 Büyükşehirde minibüs ve otobüslerde paranın kaldırılarak tamamen otomasyona geçilmesi durumunda yıllık hatırı sayılır bir vergi geliri elde edilebilecektir. 2015 yılında yaptığımız çalışmaya göre minibüslerin %89’u basit usulde vergilenmekte, gerçek usulde vergilendirilenler de minibüs faaliyetlerinden dolayı değil, başka işlerinden dolayı gerçek usulde vergilendirilmektedirler.  2015 yılında yapılan çalışmaya göre minibüslerin aylık vermiş oldukları vergi tutarı 2015 yılındaki asgari ücretlinin vermiş olduğu verginin yarısından daha azdır. Bu durum 2015 sonrasında da maalesef hiç değişmedi. 2015 yılında yapılan hesaplamaya göre, o zamanki minibüs hattı satış ilanlarında beyan edilen hasılatın üçte biri dahi baz alınsa, sadece Ankara, İzmir ve İstanbul’da elektronik ödeme sitemine geçilmesi dolayısıyla genel bütçe gelirleri, 2015 yılı yolcu sayısı ve taşıma ücretlerine göre hesaplandığında en az 8 milyar TL artmaktadır.

Aradan geçen onca yılda oluşan enflasyon ve nüfus artışını da eklediğimiz zaman, ülke çapında tüm toplu taşıma araçlarında nakit paranın kaldırılması durumunda 20 milyar TL’nin üzerinde bir gelir çok rahatlıkla elde edilebilecektir. Bunun için kanun değişikliği de gerekmemektedir. Belediyelerin yetkisi vardır ve istedikleri zaman ödeme sistemini nakitten elektronik ödemeye çevirebilirler.

Ancak bu sene ki genel seçimler ile gelecek sene yapılacak olan yerel seçimler nedeniyle Belediyeler bu uygulamada isteksiz kalabilirler. Bu nedenle, Maliye Bakanlığı tarafından genelge çıkarılarak veya gerekirse kanun ile bu uygulama tüm Türkiye’de eş zamanlı yaygınlaştırılabilir. Bu sayede hem vergi adaleti sağlanır hem de deprem finansmanı için gerekli olan kaynak  vatandaşa dokunmayacak şekilde elde edilebilir. Deprem bölgesi ayağa kaldırıldıktan sonra buraların da eklenmesiyle devletimiz için kalıcı ve oldukça tatmin edici bir gelir kaynağına kavuşmuş olacaktır.

5. İline ve hattına göre değişmekle birlikte taksilerde uygulama genel olarak şudur; Taksinin Plaka sahibi şoförden günlük 500 TL istemekte, kalan gelir tamamen taksiyi fiilen çalıştıran şoföre kalmaktadır (aslında benzer sistem minibüslerde de vardır). Bu nedenle bir şekilde taksi plakası almış olan kişiler sanki kıyamete kadar bunu işletme hakkı varmış gibi davranmakta, kendileri hiç emek vermeden taksi plakası üzerinden ek gelir elde etmektedirler. Vermiş oldukları vergiye bakıldığında ise aynen minibüslerde olduğu gibi asgari ücretlinin ödemesi gereken vergiden bile azdır. (bu arada asgari ücretten vergi kalkmıştır ancak daha önceki kıyaslamalarda hep bu örnek verildiği için biz de aynı şekilde asgari ücreti baz alarak örnek veriyoruz). Taksici esnafın çoğunun basit usulde vergilendirildiği ve doğru dürüst bir vergi vermediği de bilinmektedir. Bu nedenle Yerli UBER sisteminin kurulması, hem haksız rantın ortadan kalmasına, hem deprem yaralarının sarılmasına ciddi katkı sağlayabilecektir.

Deprem bölgesi hariç, büyükşehirlerde yer alan taksilerde UBER benzeri sistemin kurulması durumunda hem buradaki kayıp kaçakların engellenmesi, hem vatandaş şikâyetlerinin azalması hem de hatırı sayılır bir gelir elde edilmesi sağlanabilecektir. Yıllardır özellikle İstanbul’da taksi sayısı ve taksici uygulamaları nedeniyle şikayetler haber bültenlerini doldurmaktadır. Taksici esnafın bastırmasıyla vatandaşlarımız memnun olmasına rağmen UBER ülkemizde yasaklandı. Belki bir yönüyle bu yasaklamanın haklılık tarafı da bulunmaktadır. Ancak ortada bir sorun vardır ve bu sorunun hem taksici esnafını çok üzmeyecek, hem de vatandaşları memnun edecek ve hem de devletimize ek gelir sağlayacak şekilde çözülmesi gerekmektedir.

Bu kapsamda yapılabilecek en güzel uygulamalardan biri YERLİ UBER yazılımı ile özellikle metropollerde taksi sayısının artırılması ve taksi taşımacılığında teknolojiden de istifade ederek kayıt dışılığın önlenmesidir. Bu sayede vatandaşlar nereye giderlerse ne kadar fiyat ödeyeceklerini önceden bilecek, ödeme işlemleri internet üzerinden kolaylıkla yapılabilecek, şehiriçi taşımacılıkta kayıtdışılık ve rant ortadan kalkacaktır.

Deprem yaralarının sarılması adına kaynak çalışmalarımıza inşallah devam edeceğiz. Sizlerde yorum ve eleştirilerinizle bizlere katkıda bulunabilirsiniz.

 

Allah’a emanet olunuz.

Ömer DEMİRDAŞ

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ